Ana içeriğe atla

Her eve lazım kadın!..

Of diye bağırasım var. Bu bağırışım kadın olmanın getirdiği bir ağırlığın bedeli olsa gerek. Sanmayın ki bir evi geçindiriyorum; ya da bütün evin işleri bana bakıyor. Kesinlikle hiç ilgisi yok. Ama etrafımdaki tüm diğer kadınların başına gelenleri şöyle bir dikkatlice bakıp incelediğimde bir gün senin de kaderin işte bu diye görüp, ağlayasım geliyor. Neden mi? Sebebi, her eve lazım kadın modelinde.

Evlendin; evinin kadını oldun. Ne oldu? Olanları hemen sıralıyorum; işte bize takılan klasik sıfatlandırmalar. Günlük temizlikçi, çamaşırcı, aşçı, ütücü, bakıcı, kocasının güzeller güzeli eşi... Tabi güzeller güzeli kelimesini düşünmeliyiz; çünkü bunca işi günlük koşturmacanın içine yayıp, tamamlaya çalışırken kadında ne saç kalıyor, ne baş kalıyor. Halimiz çok komik peşmurde bir hal alıyor. Tüm bunları yaptıktan sonra bir de süslenip püslenip kocamızın karşısına çıkacağız. Peki bu oluyor mu bayanlar sorarım size? Süslenmeye enerjiniz kalıyor mu? 

Sırf bu yüzden suratı gencecik yaşta çöken kadınlar dolu etrafımız. Sonra bakım malzemelerine neden bu kadar para ödüyor bu kadınlar diye mızmızlanır erkekler. Oysa ki amaç en azından sahte yaşlılık belirtilerini ortadan kaldırabilmek. En azından bu görüntüye sahip olabilmek. Az birazda olsa kendimize dair birşey yapıp, mutlu olabilmek. Ve şu her eve lazım kadın modelinden sıyrılabilmek! 




BURCU ÖZDER

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Günümüzün erkeklerinin gözen kaçırdığı nokta artık ise; günümüz kadınlarınına annelerimiz döneminde ki babaları gibi davranmaları artık kadınlar daha güçlü en azından ekonomik özgürlükleri var.Babalarının rahatlığında davranış sergiledikleri zaman ilişkilerde çatırdamalar yıkımlar başlıyor.Hayatı paylaştığı kadın için bir işin ucundan tutmak yardım etmek zor geliyor göbekli,miskin hemcinslerime :\ yapılan her yardım hareketi aslında kendisine eşi ve toplum önünde saygı ve taktir sağlayacağını gözden kaçırmaktalar. Aslında daha ziyade bu kişinin kendisine olan saygı ve sevgisi ile alakalı bir durum.İlişkilerde fedakarlık=mutluluk olduğu unutulmamalıdır.
Kadınlar başımızın tacıdır :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu