Ana içeriğe atla

Sevgililer Günü Mezopotamyası

Toplumsal Yanılgı… Varolan sistematik düşünce… İnsanlığın en acaip keşfi… Sıradanlığı biraz hareketlendirme eylemi… Sosyal düşünür sözlerin havada uçuştuğu sahalar… Yabancılaşmanın getirdiği sonuçlar… Ticari istilanın merkezi sayılan gün; 14 ŞUBAT.

Geçmiş döneme dönüp baktığımda Sevgili, Aşk, İlişki, Cinsellik bunların hepsi iki kişinin arasındaki yaşanır durumları kapsamaktaydı. Ne var ki toplumların ve birbirini sömüren insanların etkisiyle günümüze kadar ulaşmaları sağlanamadı. Dolayısıyla da ne sevgi kaldı; ne aşk; ne de ilişki… Tüm bunlar aynı sayısal loto gibi kendini bir sonraki müsabakaya devretti. Aralarında oluşan tek fark ise her biri kullanıldıkça tükendi. Her bir loto devrettikçe değer kazanacağı yerde aslında bir sonrakinin değerini yitirmesine neden oldu. 

Kadın ya da Erkek, farketmeden adını koymadıkları yüzlerce, hatta binlerce isimsiz birlikteliğe imza attı. Aşka da ilişkiye de duyarlı davranmaları ya da bakmaları artık olanaksızlaşmıştı. Aslında insanlar en başta kendilerine saygı duyamaz oldu. Gündelik yaşamın içinde gün geçtikçe kayboldular. Duyarsız, sorumsuz, sevgisiz oldular. Vicdani duyguları bir kenara itip, sürekli havai yaşamaya doğru yol aldılar. Belki renkli dünyaydı bu onlar için. Ne var ki zaman ilerledikçe bu ağ genişledi; genişledikçe bu kez de sıradanlaşmaya ve sıkıcı bir hal almaya başladı. Kadın erkeğe, erkek kadına değer veremez oldu. Aşk ile Sevgi aradan çekilmiş, cinsel duygular ön plana çıkmış; ve adı konmayan ilişkilerin ana merkezi haline dönmüştü. Oysa ki aşk ile başlayan bir ilişki, ilişki içinde yaşanan cinsellik, sonucunda gelinen sevgi bağı tüm bu doğrulamdakileri tek tek silerek bayrağı bir başına göğüsledi. 

Birbirini tanımaya çalışacağını söyleyen kadın ya da erkek, kendini ikinci güne bile bırakmadan aynı yatağın içinde buldu. Sonra da o değerli görünen, aşıklara hadi 365 günden bir günü özel yapalım diye çıkan SEVGİLİLER GÜNÜ, markaların istilasıyla da ödüllendirilmiş oldu. Ve bizler hediye istismarlığını çılgınlık boyutuna taşıyan herkes gibi bu topluluğun bir parçası olduk. 

Peki neden Sevgililer Günü Mezopotamyası?  Çünkü Mezopotamya Uygarlığı , tarihte birçok medeniyetin beşiği olmuştur. *Bereketli toprakları ve uygun iklim şartları sebebiyle bu yerleşime sahne olmuştur; birçok istilaya da uğramıştır. Aynı şu anda 14 Şubat Sevgililer Günü'nün yaşadığı trajik durum gibi… 

Tüm bunların sonucunda kimse bana Sevgililer Günü değerli demesin. Kimse Aşkın ya da Sevginin de hala değerini geri kazanabiliriz umudu var demesin. Ne beni ne de kendini kandırmasın. Gerçek bu insanlık… Ve bu duygusuz, çıkarların dolu olduğu uygarlığa mahkumsunuz artık! 

BURCU ÖZDER


*http://tr.wikipedia.org alıntıdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu